Bu Blogda Ara

24 Mayıs 2011 Salı

Twitter Dünyada Beşinci Oldu


Dünya son dönemde siyaset ve medya alanında bir devrime şahit oluyor. Dünyayı sarsan haberler "Twitter"dan duyuruluyor. Muhalifler tepkilerini Twitter üzerinden organize ettikleri protestolarla gösteriyor. Medyadan sonra yeni 'güç' Twitter.

2006 yılında kurulan ve bugün milyonlarca üyeye sahip olan Twitter, "Şu anda ne yapıyorsun" sorusuna 140 karakterle cevap verilebilen bir sosyal internet uygulaması. Ücretsiz olarak üye olunabilen siteye internet bağlantısı bulunan her yerden cep telefonu, bilgisayar ve sms aracılığıyla ulaşılabiliyor. Pek çok ünlü ismin de üyesi olduğu sitede "tweet" adı verilen kullanıcı iletilerini ve kullanıcıların siteye yükledikleri resimleri herhangi bir kısıtlama olmadan takip etmek mümkün.
 
İLK, TWITTER DUYURUYOR

Baş döndürücü hızla gelişen olayları yakalamakta çekilen güçlük, her bireyin bağımsız birer muhabir olabildiği Twitter aracılığıyla çözülüyor. Dünya Endonezya'nın başkenti Cakarta'da önceki gün gerçekleşen ve 9 kişinin öldüğü bombalı saldırılardan ve Amsterdam yakınlarında düşen THY uçağından ilk olarak Twitter aracılığıyla haberdar oldu. Geçtiğimiz yıl Mumbai'de düzenlenen kanlı terör saldırılarında olay yerindeki Twitter kullanıcıları gelişmeleri dünyaya dakikada yaklaşık bin tweet ile aktardı. G-20 zirvesinde ve Moldova'daki seçimlerin ardından düzenlenen protestolarda twitter yine başroldeydi. Protestocular Twitter üzerinden örgütlendi.

NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ'NE ADAY

Sosyal medyanın ve Twitter'ın rüştünü gerçek anlamda ispatladığı olay ise İran seçimleri oldu. Reformist adaylardan Mir Hüseyin Musavi'nin internet destekli seçim kampanyasında Twitter büyük rol oynadı. Seçimlerin ardından çıkan olaylarda olay yerindeki yabancı gazetecilerden kısıtlamalar sebebiyle sağlıklı bilgi alınamazken, dünya son gelişmeleri Twitter üzerinden takip etti. Muhalifler Twitter üzerinden örgütlendi. Başta CNN ve BBC olmak üzere dünyanın önde gelen medya kuruluşları Twitter iletilerini yayınlarına taşıdı. Bu durum dünyada öylesine yankı uyandırdı ki eski ABD Başkanı George Bush'un ulusal güvenlik danışmanı Mark Pfefile, İran'da oynadığı rol sebebiyle Twitter'ın Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmesi gerektiğini belirtti. "140 karakter baskıyı aydınlatmaya yetti" diyen Pfefile, Twitter'ı hem yapımcı hem muhabir olarak niteledi.

En ünlü Twitter'cı Obama

HER fırsatta son teknolojiye verdiği önemi açıkça ortaya koyan ABD Başkanı Barack Obama sıkı bir Twitter kullanıcısı. Seçim sürecinde takipçilerini son gelişmelerden Twitter aracılığıyla haberdar eden Obama, önümüzdeki hafta düzenleyeceği basın toplantısını da ilk kez Twitter'daki hesabından duyurdu. Twitter'daki Beyaz Saray resmi sayfasından ise başta Dışişleri Bakanı Hillary Clinton olmak üzere üst düzey ABD yetkililerinin programlarına ulaşılabiliyor.

YENİ BİR MESLEK: TWITTER UZMANLIĞI

Birçok uluslararası şirket Twitter üzerinden müşterileriyle iletişime geçiyor. İngiltere'de yapılan bir araştırmada Twitter kullanan şirketlerin sayısının hızla yükseldiği tespit edildi. Twitter'ı yeni bir pazarlama aracı olarak gören şirketler, Twitter sorumlusu olarak çalışacak personel almaya başladı. Örneğin Pizza Hut şirketi tanıtımının Twitter üzerinden yapılması için personel aldığını duyurdu.
Sanatta Twitter etkisi
SANAT dünyasındaki pek çok etkinlik dünyaya ilk Twitter'dan duyuruluyor. İnsanlar artık gazetelerdeki eleştirmenlerin yerine Twitter kullanıcılarının yorumlarına önem veriyor. Örneğin 15 Temmuz'da vizyona giren "Harry Potter ve Melez Prens"de olduğu gibi sitede hakkında olumlu yorum yazılan filmler gişe rekoru kırıyor, olumsuz yorum yazılan filmler ise beklediği sayıda izleyiciye ulaşamıyor. Twitter etkisine bir başka örnek ise ilk romanı "Fransız Devrimi" için bir yayınevi bulamadığı için "tweet"ler aracılığıyla parça parça yayınlayan ABD'li yazar Matt Stewart.


Haberin eksik olduğunu düşünüyorsanız "Orjinal Kaynak: Veteknoloji.Com"

23 Mayıs 2011 Pazartesi

İş Çok, Nitelikli İşgücü Yok!


İnsan kaynakları şirketi Manpower, Türkiye dahil 39 ülkede 39.641 işverene, doldurulması en zor pozisyonları sordu. Türkiye’de 1.001 işverenin katıldığı araştırmada yetenekli çalışan bulmakta en zorlanılan 10 pozisyon; üretim operatörü, satış temsilcisi, mühendis, kol işçisi, mekanik işçisi, sekreter, teknisyen, yönetici, restoran-otel personeli ve zanaatkar olarak sıralandı.

Burcu Özçelik
Dünyada da benzer bir tablo söz konusu. İşsizliğin bu kadar fazla olduğu bir ülkede doldurulması en zor pozisyonların bunlar olması şaşırtıcı. Bu da gösteriyor ki Türkiye’de işsiz çok ama nitelikli işgücü yok.
 

Manpower’ın 6 yıldır globalde yaptığı Yetenek Açığı Araştırması’na bu yıl ilk kez Türkiye de katıldı. Toplamda 39 ülkede 39.641 işveren ile telefonda mülakat yönetimiyle yapılan araştırmaya Türkiye’den 1.001 işveren katıldı. Firmalar, her sektörü her ölçekten şirketi kapsayacak şekilde seçildi.
 

Araştırmada işverenlere ilk olarak yetenekli çalışan bulmakta en çok zorlandıkları pozisyonlar soruldu. Dünya ortalamasında doldurmakta en çok sıkıntı çekilen ilk 10 pozisyon şöyle:Teknisyen, satış temsilcisi, zanaatkar, mühendis, kol işçisi (gündelik işçi), yönetici/idareci, muhasebe ve finans personeli, BT personeli, üretim operatörü ve sekreter/kişisel asistan.
 

Türkiye’de ise doldurulması en zor 10 pozisyon ise şöyle:Üretim operatörü, satış temsilcisi, mühendis, kol işçisi (gündelik işçi), mekanik işçisi (tamirci), sekreter/idari asistan, teknisyen, yönetici/idareci, restoran ve otel personeli ve son olarak zanaatkar.
 

Yarısı yetenek sıkıntısı çekiyorDünyada işverenlerin ortalama yüzde 34’ü yetenek açığından yakınırken, Avrupa’da bu oran yüzde 26, Türkiye’de ise çok daha yüksek, yüzde 48! İşsizliğin (bu arada üniversite mezunu işsizlerin) bu  kadar fazla olduğu bir ülkede, işveren nasıl olur da yetenekli satış temsilcisi, sekreter, mühendis, kol işçisi bulmakta zorlanır anlamak zor. 
 

Manpower Türkiye Genel Müdürü Ebru Coş, kendisinin de bu konu üzerinde düşündüğünü söylüyor:  “Dünyada, Türkiye’de işsizlik var ama her sene krizin en yoğun olduğu dönemlerde dahi yine bu pozisyonları doldurmakta zorlanılıyordu, tabii ki oranı daha düşüktü. Çünkü işsizlikle, aranan yetenek her zaman, hatta çoğu zaman birleşmiyor. İşverenin aradığı yetkinlikler, beceriler var, önemli olan istihdama katılmış nüfusunuzda bu becerilerin, bu yetkinliklerin olması. İşverenin ihtiyacı olan beceri, yetkinlik seti ile okuldan mezun olup iş arayan kesimin sahip olduğu nitelikler örtüşmüyor. Türkiye’de işsizlik var, işçi olabilecek kesim de çok, ama operatör de alsanız, işçi de alsanız o kişiyi bir kurumun içine sokuyorsunuz. Belirli beceriler, yetkinlikler arıyorsunuz, mesela güvenlik şartlarına uyabilecek mi, kendini koruyabilecek mi, işinde sebatkar olacak mı, takım çalışması yapabilecek mi, tüm bunları yakalamak kolay olmuyor, dolayısıyla fire oranı yüksek oluyor. Ekonomi, istihdam Türkiye’de çok belirli işverenlerde sıkıştığı, tüm bölgelere yayılmadığı için ve Türkiye daha çok küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluştuğu için büyük sayıda işçi istihdam edecek şirketlerin seçicilik oranı daha da artıyor. İşçi de aidiyet göstermiyor, biraz daha fazla ücret verildiğinde başka şirkete gidiyor. Orada esas sorun bağlılık ve aidiyet yaratmak. Nasıl olsa işsizlik var, bu insanlar buraya girerler, sebat ederler demek yok aslında.”
 

İyi bir satışçı bulmak çok zorBu pozisyonlar aynı zamanda iş ilanlarında da en sık karşımıza çıkan pozisyonlar. Ebru Coş’a bu sıralamayı bekleyip beklemediğini soruyoruz. Onun beklentisi satış temsilcisi açığının birinci sırada çıkmasıymış. Şirkette en kalabalık kadro satış temsilcisi olduğundan bu pozisyon bulunması en zor pozisyon aynı zamanda. Şirketin, pazarın büyüklüğüne göre satış kadroları kimi zaman 200-300 kişiye kadar çıkabiliyor. Diğer taraftan satış departmanlarında devir hızı da çok yüksek.
 

Ebru Coş, bir elemanın uzun süre satış pozisyonunda çalışmasının da kolay olmadığını söylüyor: “İnsan yıllarca muhasebeci olabilir ama satışçı olamaz, yıpranma payı çok fazla. Ayrıca satışçı işten çıkmak istemese bile işveren onu değiştirmek istiyor çünkü çok uzun süre satış pozisyonunda çalışan kişiden verim alamaz hale geliyor.” 
En önemlisi ise mesleğin insanlardaki algısı. Satışçı deyince insanların aklına direkt kapı kapı dolaşıp bir şeyler satan kişiler geliyor, bu da mesleğin itibarını olumsuz etkiliyor. Diğer taraftan satışçı profilinin güler yüzlü, dışadönük, insanlarla iyi iletişim kuran, ağzı iyi laf yapan kişilerden ibaret olduğu düşünülür hep, ama tabii ki işverenin aradığı özellikler bu kadarla kalmıyor. Sonuç odaklı olması, yaratıcı çözümler sunabilmesi, problemi görebilmesi, çözebilmesi, uzun süreli ilişkiler kurabilmesi, müzakere becerisi olması, analitik düşünebilmesi, rakamları iyi anlayabilmesi gibi beceriler de gerekiyor, bir satışçının iyi bir satışçı olması için. Bu tür yetkinlikler aramaya başladığınızda ise, işiniz kolay değil.
Ebru Coş, bazı sektörlerde ülkeden ülkeye değişmekle beraber, insanların satış temsilcisi olmak istemediğini söylüyor: “Çok bireysel ürünlerde, kapı kapı gezip bir şey mi satacağım mantığı var. O nedenle pozisyona, sektöre aday cezbetmekten kaynaklanan sorunlar da var ama cezp etseniz dahi aranılan yetkinliklerden dolayı işverenin ince eleyip, sık dokuması gerekiyor.”
 

Türkiye’de niye IT açığı yok?Türkiye ile diğer ülkeler kıyaslandığında bilgi işlem (IT), dünyada doldurulması en zor pozisyonlar arasındayken,  Türkiye’de bilgi işlem yer almıyor. Ebru Coş, “Türkiye’de zannedilenin aksine bilişim sektörü gelişmiş bir sektör değil. Türkiye bilişimde rekabette çok geride kalıyor, IT’leşme oranı gelişmiş batı ülkelerine göre çok düşük, bence onunla paralel. Ve tek tek reel sektöre gittiğinizde bir üretim firmasına, bir tekstil firmasına, onun içindeki IT bölümünde çok az kişi çalışıyor ve doğal olarak oradaki ilk sorun IT olmuyor. Bu sektör Türkiye’de gelişmediği için araştırmada IT çıkmamış.”
 

Yine dünyada olmayan restoran ve otel personeli Türkiye’de doldurulması en zor pozisyonlar arasında 9. sırada yer almış. Bu da Türkiye’nin turizm ülkesi olmasından kaynaklanıyor.
 

Zanaatkarlar, Avrupa’da birinci, dünyada 3. bizde 10. sırada. Zanaatkardan kasıt demir ustası, camcı, kaynakçı gibi tamamen bireysel uzmanlık isteyen meslekler. Bizde çıraklığın, mesleğin babadan oğla geçmesinin ve küçük esnaflığın halen çok yaygın olması nedeniyle zanaatkarlık daha altlarda kalıyor.
 

Ebru Coş, bu tablonun önümüzdeki yıllarda da çok değişmeyeceğini söylüyor: “Mesela bir sekreterlik  hep kalacaktır, çok önemli çok hayati bir pozisyon, gerek yönetici asistanı olsun gerek departman asistanları. Sekreter sıkıntısı meslek edinme meselesi ile alakalı. Çalışanların bunu benimseyerek meslek edinmesi lazım ki, nitelikli kişiler burada olabilsin. Çok yetenekli kişilerin çalışması gereken bir iş, departmanı, yöneticiyi temsil ediyorsunuz, sağ kolu oluyorsunuz, teknik ve davranışsal olarak çok önemli yetkinliklere sahip olmanız gerekiyor. Bunu işe alabilmek için de o mesleğe talep olunması gerekiyor, meslek olarak görülmesi gerekiyor. İtibarlı gözükmesi gerekiyor. Satışta da aynı şey geçerli.”
 

Hâlâ az adamla çok iş yapıyoruzAraştırmada pozisyonların planlanan zamanda kapatılmamasının şirketinizin paydaşları üzerindeki (müşteri, hissedar, çalışanlar) etkisi sizce nasıl diye de sorulmuş. Yüzde 43’ü düşük ya da etkisi yok demiş. Bu farkında olmayışın çok riskli olduğunu söyleyen Ebru Coş, bunu şöyle açıklıyor: “Krizden çıkıldı, kadrolar daraldı, bunun kârlılığa da etkisi var, daha az insanla daha çok iş yapıyorsun, aynı ciroyu yapıyorsun, dolayısıyla kârlılığın artıyor. Şimdi işe alımlar birden bire patlamadığı için talep yavaş yavaş arttığı için tam zamanı gelince alayım ruh halinde oldukları için paydaşlar üzerine çok etkisi yok diyorlar ama aslında çok var. Türkiye’de bu daha da fazla olacaktır, hizmet ekonomisi gelişmiş ülkelerde pozisyonların açık kalmasının müşterilere etkisi çok fazla, olumsuz anlamda. Direkt müşteriye yansıyor.”
 

Mevcut çalışanı elde tutmaya odaklanıyorlarAraştırmada işverenlere bu yetenek açıklarını kapatmak için ne tür tedbirler aldıkları da sorulmuş. - Türkiye’de “aday bulmanın zor olduğu pozisyonlarda mevcut çalışanları elde tutmaya fazla odaklanmak” birinci sırada. İşverenlerin yüzde 50’si mevcut personeli elinde tutmaya odaklanıyor, çeşitli politikalar üretiyor.- Mevcut personele ek gelişim ve eğitim olanakları sunarak pozisyonu doldurmaya çalışanlar, örneğin bir alt pozisyondakini yetiştirmeye gayret edenlerin oranı Türkiye’de yüzde 41 (Bu tedbir dünyada yüzde 21 ile, Avrupa’da yüzde 19 ile 1. sırada yer alıyor.) - Türklerin aldıkları üçüncü tedbir başlangıç maaşını arttırmak.  - Dördüncüsü ise işe alırken adaya çok net kariyer fırsatları sunmak.
 

Dünyada bölge dışından personel arayışına girişmek ikinci sırada yer alıyor. Bizde ise yüzde 3. Bunun nedeni Türkiye’de çalışanların iş için yer değiştirmeye, bölge, şehir değiştirmeye, ülke değiştirmeye çok kapalı olması.
 

Birinci neden deneyim eksikliğiİşveren bu pozisyonlarda yetenek açığı olmasının en önemli sebebini deneyim eksikliğine bağlıyor. (Türklerin yüzde 59’u, dünya ortalamasının ve Avrupa’nın yüzde 28’i).
 

Ebru Coş, “Herkes deneyimli çalışan istiyor. İnsan yetiştirmenin maliyeti yüksek ve zaman alıyor. Türkiye gibi nitelikli eleman az ama rekabet çok, devamlı pazara yeni katılımcıların olduğu bir yerde herkes yetişmiş eleman istiyor. Gelen adamdan hemen verim almak istiyor” diyor.
 

İkinci sırada ise uygun aday bulmakta zorlanmak ve hiç aday başvurmaması yer alıyor ki bu tam da yetenek açığı oluyor. Türk işverenlerin yüzde 31’i, Avrupalıların yüzde 26’sı, dünyada ise yüzde 24’ü aradıkları pozisyona başvuru olmadığını, ya da alakasız başvurular aldıklarını söylüyorlar.
 

Temkinli hal devam ediyorEbru Coş’a krizin etkilerinin halen devam ettiğini, işverenlerin hâlâ temkinli davrandıklarını söylüyor: “2008’e, 2009’a bakıldığında pozisyonları doldurma oranı azalmıştı, şimdi yeniden arttı ama hâlâ temkini de elden bırakmamışlar. 2008’de Avrupa’da yetenek açığı yüzde 32’yken 2009’da yüzde 25’e düşmüş. 2010’da yüzde 23. Şimdi yeniden biraz daha yükselerek yüzde 26’ya çıkmış ama hâlâ 2008 seviyelerine ulaşılmaması o temkinliği gösteriyor.”
 

Avrupa’da 2., dünyada 10. sıradayızTürkiye’de işverenlerin yüzde 48’i, dünyada yüzde 34’ü yetenekli eleman bulmakta zorlanıyor. Avrupa’da 21 ülke arasında Romanya’dan sonra en çok zorlanan ikinci ülkeyiz. Dünyada ise 10. ülkeyiz. En fazla yetenek açığı çeken ülke ise yüzde 80 ile Japonya. Yine Amerika, Çin, Almanya en çok zorlanan ülkeler. Bu ülkelerdeki yetenek açığının çok olmasının nedeni orada da tam tersi çok fazla işin, talebin olması ve bizden farklı olarak yaşlanan bir nüfusun var oluşu.
 

Kimlere iş düşüyor?Ebru Coş, yetenek açığının giderilmesinde işverenden çok hükümetlere, İŞKUR’a, eğitim kuruluşlarına, meslek liselerine – ki özellikle üretim operatörü, zanaatkar ve kol işçisi ilk sıralarda çıkıyorsa- iş düştüğünü söylüyor: “Meslek lisesi de düz lise mezunu da çok adam var, acaba nerede eşleşemiyorlar? Satış temsilcileri, mühendisler, zaten üniversite mezunu kişiler, talep de var ama neden eşleşmeler olamıyor. Biraz daha üniversite eğitiminin sonlarına doğru uzmanlaşmak, staj müessesini biraz daha ciddiye almak gerekiyor. Üniversitelerde, mülakat tekniklerinden tutun da bir işveren ne bekler vs konularında düşünmesi gerekir kuruluşların. Üniversiteler özel sektörle işbirliği yapmalı. Gençler kendilerini dinleyip geri bildirimleri almalı.”

 http://www.yenibiris.com/HurriyetIK/Oku.aspx?ArticleID=9703

Devlet Çağrı Merkezlerinin Çağrısına Kulak Verdi


Uzun çalışmalardan sonra sektör olarak tanımlanan çağrı merkezleri, yeni teşvikler nedeniyle hızlı büyümeye hazırlanıyor. Sektördeki istihdamın üç yılda yüzde 270 artması bekleniyor.

Eylem AKTAY

Hemen her sektörde tüketiciyle şirketleri buluşturan çağrı merkezlerinin ciddi bir istihdam kaynağı olduğu artık herkesçe kabul ediliyor. 2008'in kasım ayında kurulan Çağrı Merkezleri Derneği de bu yöndeki çalışmalarına hızla devam ediyor. Son olarak kurduğu Gelişim Akademisi'yle gündeme gelen dernek, özellikle sektörün standartlarını belirlemeye yönelik çalışmalar yapıyor. Sektörle ilgili son gelişme ise artık devlet tarafından da yasal olarak tanınıyor olması. Çağrı Merkezleri Derneği (ÇMD) Yönetim Kurulu Başkanı Bahadır Pekkan ile bu durumun yaratacağı değişimleri konuştuk.

Kurulduğunuz tarih dikkate alındığında bu kadar sürede devletin çağrı merkezlerini sektör olarak görmesini sağlamak adına ne tür adımlar attınız? Bu hedefe ulaşmak için çok sıkı çalıştık diyebilirim. Yetkili mercilerle yürüttüğümüz görüşmelerde hem sektördeki firmaların gereksinimlerini dile getirdik hem de daha etkili bir sektör oluşturabilmek adına ihtiyaç duyulan konulara dikkat çektik. Dernek olarak ilettiğimiz kanun önerisinin de dikkate alındığını görmek bizler için sevindirici bir gelişme oldu. Daha önce devlet tarafından tanımlanmamış olan sektörümüz için alınan Bakanlar Kurulu kararı ile, diğer sektörlerde olduğu gibi Ulusal Faaliyet ve Ürün Sınıflaması kapsamına dahil edildik.

Sektördeki standartları yükseltmek adına ne tür girişimlerde bulundunuz? Belirli standartların getirilmesine katkı sağlamak en önemli hedeflerimizden. Bu doğrultuda bir belgelendirme projesi hazırladık. Çağrı Merkezleri Derneği olarak yaygınlaştırmaya çalıştığımız ve Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) tarafından hazırlanmış bulunan "EN 15838 Müşteri İletişim Merkezleri Hizmet Belgelendirmesi", bu nedenle büyük önem taşıyor. Çağrı merkezi müşterilerinin, çözüm ortaklarının ve çağrı merkezi çalışanlarının memnuniyetini sağlamak ve sürekli kılmak da bu sayede mümkün olacak.

Derneğinizin bünyesinde kurulan Gelişim Akademisi'yle neler gerçekleştirdiniz? ÇMD Gelişim Akademisi'yle nitelikli bir eğitim sunarak sektördeki çalışan kalitesinin en yüksek seviyeye taşınmasını amaçlıyoruz. Bu sayede çağrı merkezi hizmeti veren firmaların performans ve verimliliklerine katkıda bulunulurken, hizmet verilen firmaların müşteri memnuniyetlerinin yukarıya taşınması da hedeflerimiz arasında yer alıyor. Çağrı merkezi sektörüne yönelik sertifika ve diploma verebilen tek eğitim programı olan ÇMD Gelişim Akademisi bünyesinde, müşteri temsilcisinden takım liderine, süpervizörden müdüre kadar çağrı merkezlerinde görev yapan ya da yapmayı hedefleyen herkese yönelik eğitim veriliyor.

Çağrı merkezlerine getirilen teşvik sistemi nasıl işleyecek? Uygulama kapsamında çağrı merkezleri de vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi desteği, yatırım yeri tahsisi, faiz desteği gibi teşvik unsurlarından yararlanabilecekler. 31.12.2011 tarihine kadar 4'üncü bölgede (Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane, Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli, Erzurum, Erzincan, Bayburt, Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan, Van, Muş, Bitlis, Hakkari, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt) başlayan yatırımlar için yatırıma katkı oranı yüzde 55, uygulanacak kurumlar vergisinde yüzde 90 indirim oranı belirlendi. İndirilen kurumlar vergisi tutarı yatırıma katkı tutarına ulaşıncaya kadar indirimli vergi uygulamasına devam edilecek.

Bakanlar Kurulu'nun teşvik kararının sektöre ilk elden yansımaları ne olacak? Sektörde yatırım hedefleyen kurumların hem yatırım tutarlarının artmasını sağlayacak, hem de teşvik kapsamına giren illere yönelecek yatırımlarla birlikte bu illerimizin ekonomisine önemli bir değer yaratılacak. Aynı şekilde istihdam anlamında da hareketlenme olacak. Öncelikli olarak bu konuya bölgesel değil tüm Türkiye kapsamında bakmalıyız.

Önümüzdeki beş yıl için etkileri ne olur sizce? Bakanlar Kurulu kararıyla birlikte sektörün önünün daha da açıldığını görüyor ve bölgeye katkı yapacak etkili yatırımlar gerçekleştirebileceğimize inanıyoruz. Önümüzdeki beş yılda 4'üncü bölgeye yönelecek çağrı merkezi yatırımları 100 milyon TL'yi aşacak gibi görünüyor. 4'üncü bölgede bulunan illerde yer alan çağrı merkezlerinde, bugün itibariyle 4 bini aşkın kişi görev yapıyor ve bu rakamın 2015'e kadar yüzde 270 artış göstermesini bekliyoruz.

http://www.isteinsan.com.tr/isteinsan_gazete/artik_onlar_devlet_de_taniyor.html

19 Mayıs 2011 Perşembe

Yaşam Kalitesi Sıralaması Yatırımı da Etkiliyor

Yaşam kalitesi düşük illerde yatırımın, üretimin bir sınırı vardır. Maalesef şimdilerde buna dikkat edilmiyor. Şehirler sanayi siteleri, fabrika sayısı ile değerlendiriliyor

Güngör Uras
Türkiye’nin 81 ilinde yaşam kalitesi farklı. 100 puan üzerinden 67 puan ile Ankara birinci, 61 puan ile İstanbul 2’nci, 5.9 puan ile Mardin 80’inci, 5 Puan ile Şırnak 81’inci sırada yer alıyor. Her ülkede, hatta dünya ülkeleri arasında da bu tür sıralamalar yapılıyor. Örneğin A.T. Kearney’in 2010 dünya şehirleri sıralamasına göre İstanbul, dünyanın 65 büyük şehri sıralamasında 41’inci sırada. Üç yıl önce 38’inci sırada iken sıra kaybetti.

Bizde Devlet Planlama Teşkilatı iller için sıralama yaparken yapmaz oldu. Şimdilerde bu işi başında Ali Koç’un bulunduğu Uluslararası Rekabet Araştırmaları Kurumu Derneği yapıyor. Araştırma heyeti “Bloomberg TV’nin de başarılı yöneticisi olan” genç iktisatçılarımızdan Prof. Dr. Kerim Alkin ile Doç. Dr. Melih Bulut ve araştırmacı Ayça Cangel’den oluşuyor.

İller durumunu bilsin
Araştırmada illerin (1) Beşeri sermaye ve yaşam kaliteleri, (2) Markalaşma, beceri ve yenilik güçleri, (3) Ticaret becerileri ve üretim potansiyelleri, (4) Erişilebilirlik özellikleri, 42 farklı değişkene göre değerlendirilerek sıralama yapılıyor. Sonunda iller arası rekabetçilik endeksi ortaya çıkıyor.
Ben bu yazıda sadece beşeri sermaye ve yaşam kalitesi değişkenlerine göre yapılan il sıralamasından söz edeceğim. Bir şehir eğer yaşanabilir değil ise ekonomik büyüme bir noktadan öteye gidemez. Yaşam kalitesi düşük illerde yatırımın, üretimin bir sınırı vardır. Maalesef şimdilerde buna dikkat edilmiyor. Şehirler sanayi sitelerinin büyüklüğü, fabrika sayısı ile değerlendiriliyor.

Hedef insan mutluluğu
Yatırımın, üretimin, istihdamın hedefi insanın mutluluğudur. Mutluluğu sadece para sağlamaz. İnsanlar alın teri ile kazandıkları para ile çağdaş bir çevrede, hayatı başkaları ile paylaşarak, dünya nimetlerinden yararlanarak yaşamak ister. Yaşam şartı düşük illere, yaşam şartı yüksek illerden sermaye, yönetici, kaliteli işgücü gelmez.
Yandaki tabloda 14 değişkene göre illerin yaşam kalitesi sıralaması veriliyor. Bir uyarı: Bu 14 değişken içinde şimdilik illerdeki kütüphane, sinema, tiyatro, konser, sergi ve spor salonu, ailelerin gidebilecekleri içkili ve içkisiz lokanta sayısı gibi değişkenler yok. İleride bunlar da değişkenlere katıldığında daha gerçekçi ve farklı sıralamalar ortaya çıkacaktır.

http://ekonomi.milliyet.com.tr/yasam-kalitesi-siralamasi-yatirimi-da-etkiliyor/ekonomi/ekonomiyazardetay/10.05.2011/1388207/default.htm

Türkler İnternette Neler Yapıyor?

Son dönemlerde Türk internet kullanıcılarının web üzerinde daha çok neler izlediği tartışılmaya başlandı. TTNET'in yayınladığı grafik bu konudaki en doğru veriyi sunuyor.

 
BTK'ın aldığı kurur kararıyla 22 Ağustos'tan sonra yürürlüğe girecek olan güvenli internet profilleri yeni tartışmaların alevlenmesine neden oldu. Kullanıcılar Türkiye'deki internet kullanımının dağılımını merak ediyor. Bu olayla ortaya çıkan tartışmalara en güçlü verileri TTNET sundu.
Türkiye'nin en büyük servis sağlayıcısı ve internet şirketi olan TTNET ülkemizdeki internet kullanımını istatistik haline getirdi. TTNET Genel Müdür'ü Tahsin Yılmaz'ın paylaştığı bu verilere göre Türk kullanıcıları en çok internet üzerinde YouTube dışındaki sitelerden video izliyor. Kullanıcıları yüzde 28'lik bir kısmı ise vaktini internet sitelerinde sörf yaparak geçiriyor.

6 milyon üzerindeki TTNET abonesinin iki günlük kullanım verilerini içeren bu bilgilere göreyse YouTube kullanımı ülkemizde yüzde 9 oranında seyrediyor. Firmanın yeni nesil televizyon hizmeti olan TİVİBU ise yüzde 3 kullanımla bu grafikteki yerini aldı.


Sanal Dünyanın Yeni Sahibi Gençler

Hayatlarını sosyal medya üzerinden şekillendiren yeni nesil gençlerin idolleri artık ünlüler değil popüler Blogger’lar…


Günde kaç saatinizi internetin karşısında geçiriyorsunuz? Ya da soruyu doğru soralım. Günde kaç saatinizi Facebook'a fotoğraf yükleyerek, Twitter iletinizi güncelleyerek ya da Blogunuza akşam patronunuzla ettiğiniz kavganın detaylarını yazarak harcıyorsunuz. Eğer cevabınız 1 saatten azsa üzgünüz ama orta yaşlı insanlar kategorisine girmiş bulunuyorsunuz. Genç nesil artık tüm aktivitelerini sosyal ağlar üzerinden yürütüyor. Çok değil bundan 10 sene evvel aktif internet kullanıcılarına iletişimden uzak damgası yapıştırılırken şimdilerde internet kullanmayan insanlar teknoloji düşmanı olarak anılıyor. Peki, Sosyal Ağların gençler arasında bu denli popüler olmasının sebebi ne?
Bu sorunun cevabı çok da karmaşık değil aslında…
Samimiyet!
Sosyal platformlar; gençlerin kendini sınırlar olmaksızın ifade ettiği, fikirlerini paylaştığı, toplumsal sansürlere takılmadığı, özgür bir dünya. Bu dünyayı etkin olarak kullanan gençlerin sayısı ise azımsanacak gibi değil. 2008'den bu yana hızla büyüyen Twitter komşunuzun akşam yemeğinde ne yediğini öğrenebileceğiniz bir yerken bugün Hollywood'un en ünlü yıldızlarının hayatlarını dikizleyebileceğiniz, gündemi takip edebileceğiniz, hatta iş bulabileceğiniz sihirli bir platform.

İletişimciler gençleri hedefliyor
Barack Obama 2008 yılında seçim kampanyasında sosyal medyayı kullanmaya karar verdiğinde büyük bir risk aldığı düşünülüyordu. Obama, gazete okumayan, televizyon izlemeyen bütün iletişimlerini sosyal ağlar üzerinden sağlayan bir gençlikle karşı karşıyaydı ve ulaşmak istediği hedef kitle de tam olarak onlardı. Seçim öncesi mybarackobama.com'u kurarak Amerikan gençliğinin kalbinde yer edinen Barack Obama bu başarılı kampanya sonucu Amerikan başkanı seçildi. İletişimciler o zaman fark etti ki artık eski moda pazarlama yöntemleri gençleri etkilemiyordu; yapılması gereken gençleri kendi inlerinde yakalamaktı…

Yani bilgisayarlarında!
Markalar, Sosyal Ağ ve Genç kuşak ikilisini keşfettiğinden beri bütün çalışmalarını sanal dünyaya yönelttiler. İlk başlarda gelip geçici sandıkları sosyal medya akımı büyüdükçe markaların Sosyal Medya reklamlarına ilgisi de o kadar arttı. Eskiden ekibin en çaylağına yaptırılan Sosyal Medya işleri için şimdilerde yeni pozisyonlar yaratılıyor. Hatta büyük markalar gençleri doğrudan etkileyecek sosyal medya kampanyalarını yürütmeleri için interaktif PR ajanslarıyla anlaşıyorlar.

Gençlerin yeni idolleri Blog yazarları
Gençlerin en çok güvendiği sosyal platform ise bloglar ve forum sayfaları. Gerçek karakterlerin hayat verdiği bloglar Tüm dünyada kendi starlarını yaratmış durumda. Ne giydikleri, hangi mekanlara gittikleri, nasıl yaşadıkları en az ünlüler kadar merak edilen bloggerlar, genç neslin yeni lifestyle ikonları. Okudukları blog yazarlarını samimi ve gerçek bulan genç sosyal medya kullanıcıları; Blog sahibinin her söylediğini sadakatle dinliyor. Bu da markaların viral reklamlarını Bloglar ve Sosyal platformlar üzerinde konumlandırmasının en büyük sebebi.

Forumlar ise gençlerin en çok bilgi paylaşımında bulunduğu sosyal ortamlar olma özelliğine sahip. Yeni alacağı cep telefonunun özelliklerinden, aile problemlerine kadar her türlü konuyu sanal ortamda paylaşmaktan çekinmeyen gençler, çözüm getiremedikleri sorunlarına forum sayfalarında ve sözlüklerde çözüm arıyorlar.

Peki ya güvenlik?
Sosyal medyayı etkin olarak kullanan gençlerin en dikkat çekici özellikleri alabildiğine cesur ve açık olmaları.Profil sayfasında cep telefonu numarasını, eğitim bilgilerini hatta ev adresini bile paylaşan gençlerin Sosyal ağlardaki tehlikelere karşı farkındalıkları oldukça düşük. Artık gençler sınıf arkadaşlarına güvendikleri kadar herhangi bir sosyal platformda tanıştığı birine aynı derecede güvenebiliyor. Gençlerin% 65'i Arkadaş listelerine tanımadıkları birini eklemekten çekinmediklerini ifade ediyor.
Miray Uçar - CafeRuj

"Kadına Karşı Şiddete Hayır" Tasarım Yarışması

 
Birleşmiş Milletler, siz yaratıcı tasarımcıları kadınlara ve kız çocuklarına karşı her türlü şiddete hayır kampanyasına destek vermeye davet ediyor. Hedef “Kadına karşı şiddete hayır” diyen bir afiş tasarlamanız. Birinciye 5000 Euro ödül verilecek.
Havas gibi dev bir reklam şirketinin Başkan Yardımcısı Jacques Séguéla ve  tanınmış bir çok uzmanın yer alacağı jüri tarafından belirlenecek birinciye 5000 Euro ödül verilecek.

Kadına Karşı Şiddete Hayır afiş tasarım yarışmasına başvurular 8 Mart Dünya Kadınlar Günüyle eş zamanlı olarak http://www.create4theun.eu/ internet adresi üzerinden yapılmaya başlanacak. Yarışmaya son başvuru tarihi ise 31 Mayıs 2011 saat 24.00 olarak belirlendi. Yarışmayı kazananlar ise 25 Kasım Kadına Karşı Her Türlü Şiddetin Önlenmesi Uluslararası Gününde açıklanacak.

Genel Sekreter’in kadına karşı şiddetle mücadele amacıyla başlattığı “UNiTE” isimli kampanyanın da bir parçası olan afiş tasarım yarışması Brüksel’de yerleşik Birleşmiş Milletler Bölgesel Enformasyon Merkezi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların konumlarının güçlendirilmesi alanlarında faaliyetlerde bulunan BM Kadın Ajansı tarafından düzenleniyor. Yarışma ve katılım koşulları hakkında daha fazla bilgi almak için lütfen http://www.create4theun.eu/ internet adresini ziyaret edin.

http://www.abguncel.com/konu/1155/_Kadina_Karsi_Siddete_Hayir_Tasarim_Yarismasi.htm