Bu Blogda Ara

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Seçim Kampanyasında İnternet Ne Kadar Etkili?

Türkiye’de bir siyasi partinin  marka gibi reklam yapması, 1991 genel seçimlerinde Anavatan Partisi’yle başladı. Ünlü Fransız reklamcı Jacques Seguela’ın Anavatan Partisi'nin kampanyasını yönetmesi, o dönemde çok konuşulan, ilgi çeken bir konu olmuştu.

Batı ülkelerinde son yılların en başarılı seçim kampanyası ise hiç kuşkusuz 2008’deki Obama’nın başkanlık yarışıydı. Bu kampanya hem içerik hem de bu içeriği kitlelere ulaştıran yeni yollar sayesinde son derece etkili olmuştu. “Değişim için Obama” vaadi, seçmenin beklentisine hitap ediyordu.

Dünyanın önde gelen siyaset bilimcileri, Obama’nın başarısını şu unsurlara bağladılar:
1-Obama ve ekibi, seçmenlerin ihtiyaçlarını çok iyi anlamışlardı: Amerikalılar artık dünya güvenliği, terörizm tehlikesi gibi konularla değil; yoksulluk, işsizlik gibi ekonomik konulara duyarlıydılar.
2-Obama, seçmenlerle açık ve net bir iletişim kurmuştu. “Değişim” ve “umut”  mevcut düzende kaybetmiş insanların beklentilerine tam anlamıyla hitap eden vaatlerdi. Kampanya süresince Amerika'nın her tarafına “Obama değişim”  “Obama umut” yazıldı.

3-Obama, kendinden ve rakiplerinden değil seçmenin kendisinden söz etmeyi tercih etmişti. Bütün kampanyayı “ben” yerine “sen“ diliyle sürdürdü. Rakiplerinden  üslubuyla farklılaşmıştı. Ayrımcı ve dışlayıcı değil; birleştirici ve bütünleştirici bir yaklaşım benimsemesi seçmen üzerinde çok etkili olmuştu.
4-Obama, gençlerin ve kadınların ağırlıkta olduğu bir “gönüllü” ordusu oluşturmuştu.  Gençler geleceği ve dinamizmi; kadınlar ise  toplumsal ruhu temsil ediyorlar ve birleştirici bir rol üstleniyorlardı.
5-Obama ve ekibi interneti ve teknolojiyi rakiplerinden çok daha etkili kullanmıştı. İnternet üzerinden düzenledikleri kampanyada yüksek miktarda bağış topladılar. Gönüllüler fikirlerini, Facebook, Twitter gibi sosyal ağ sitelerinde paylaştılar. Obama internet üzerinden insanların fikirlerini aldı, sorularını yanıtladı. Siyasi katılımı artırdı.
Obama’nın kampanyası, seçmenleri kendine yaklaştıran, onların katılımını sağlayan bir başarı öyküsüydü. Obama’nın tarzı kendi kişiliğini çok açık bir şekilde sergiliyordu. Yarattığı imaj, kişiliğiyle tutarlıydı.
Oysa pek çok insan imajdan söz edildiğinde gerçeğin gizlendiği ve kitlelerin yönlendirildiği durumları düşünüyor. Aslında çok da haksız değiller; çünkü yaygın uygulama bu şekilde.
Michael Morgan, “İmaj, gerçeğin gereken kısımlarını ön plana çıkardığı kadar istenmeyen yönleri de gizlemeye yarar. Politik imaj danışmanları, bir liderin görülmesi istenen yönlerini görmemizi sağlarlar; ama aynı zamanda bazı yönlerini de arka plana iterler. Görme yolları yaratırken görmeme yolları da yaratırlar.” diyor.

Bu teknik hepimizin her gün giyinirken kullandığı bir tekniktir. Hepimiz vücudumuzun bazı yönlerini gizlemek, bazı yönlerini ise vurgulamak isteriz. Ancak hiçbirimiz kendimizi tamamen saklamak imkânına sahip değiliz.
Siyasi liderler de kendilerini tamamen gizleyemezler. Üstelik onlar her gün evimizdeki televizyonun bütün ekranını kapladıkları için kim olduklarını, karakterlerini, kişiliklerini hiç saklayamazlar. Ortalama bir insanın zeka düzeyi ve sezgileri hangi liderin gerçek hangisinin yapay olduğunu kolaylıkla ayırt edecek düzeydedir.
Siyasal iletişim de marka iletişimine paralel olarak yeni bir evreye girdi. Eskiden siyasi parti liderlerinin bir monolog olarak yaptıkları iletişim şimdi karşılıklı etkileşim ve işbirliğine dönüştü.
Bugün siyasi iletişim, bloglardan sosyal ağlara, video ve fotoğraf paylaşım sitelerinden mobil uygulamalara kadar bütün dijital platformlara yayıldı. Siyasi iletişim monologdan diyaloğa dönüştü. Liderler artık seçmenleriyle birlikte içerik oluşturmaya başladılar.

Bence seçmenlerin de seçim sürecine aktif olarak katıldıkları iletişim yöntemleri, bu zamanın ruhunu yansıtıyor. Obama kampanyasının yöneticisi ve dünya basınında “Obama’yı başkan yapan adam” olarak anılan David Plouffe, “İnternet olmasaydı Barack Obama belki de başkan seçilemezdi.” diyor.

Obama’nın zaferinin ardında gençler ve kadın seçmenlerin destekleri başta olmak üzere elbette pek çok etmen var. Beyazları dışlamadan kendi adaylığını zencilerin bin yıllık bir zaferi gibi sunmadan tüm Amerikalıları kucaklaması, rakibinin olumsuz seçim propagandası karşısında olumlu bir strateji izlemesi, vaat ettiği değişimi duyarlı ve samimi bir dille kitlelere aktarması Obama’nın farklılığını ortaya koydu.
Fakat bütün strateji uzmanlarının da vurguladığı gibi Obama kampanyası sadece samimiyetin, değişim arzusunun ve umudun değil, aynı zamanda dijital iletişimin de zaferi oldu.

Obama ile politik iletişimde yeni bir devir açıldı; ama bizim ülkemizde 2011 yılında, siyasi partiler digital iletişim yöntemlerine pek fazla itibar etmiyor. Liderler sadece meydanlarda halka hitap etmeyi tercih ediyorlar. Facebook’ta dördüncü büyük ülke olan Türkiye için garip bir durum değil mi?
Sizce bizim ülkemizde de siyasi parti liderlerinin artık yeni yöntemleri kullanmaları gerekmiyor mu? Seçmenlerin katılımını sağlayacakları bir yaklaşım benimsemeleri gerekmez mi?

http://www.temelaksoy.com/yazilar/marka/Secim-Kampanyasinda-Internet-Ne-Kadar-Etkili.aspx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder